9 Kasım 2009

kariye müzesi

Kariye müze-kilisesine gittiniz mi hiç? Bence İstanbul'un değeri tarihi eserlerinden biri. Üniversitede İstanbul'un tarihi yerileri ile ilgili aldığım bir dersle keşfetmiştim. Tarihi önemi ve özelliklerini bir tarafa geçeceğim. Edirnekapı'da birden bire karşınıza çıkan saklı bir mücevher gibi; sırf mistik havası için bile gidilesi görülesi bir yer.

Mutlu Tönbekeci son iki yazısında Kariye'de olanlardan bahsediyorum. İşte burda.

2 Kasım 2009

Araba Sevdası

Kadınlarla erkeklerin araba ile ilgili algılarının farklı olduğunu okumuştum bir yerde.
Kadınlar arabayı bir araç, onları bir yerden bir yere götürecek bir vasıta olarak görüyorlarmış. Kağıt kesmeye yarayan bir makas gibi…
Oysa erkekler arabalarını vücutlarının devamı olan bir organ, kendilerinden bir parça olarak algılıyorlarmış. Elleri ayakları gibi…

Benim için araba eskiden beri sahip olunmak istenen tasarım bir elbise, ipek bir gömlek, deri bir ceket veya lüks bir çanta olmuştu. Zamanla nasıl bu durumu geldi bilemiyorum ama bugün araba benim için pür bir ihtiyaç. Hem beni bir yerden bir yere götürecek bir vasıta, hem de benim için hareket serbestliği ile eş değer olan özgürlüğün anahtarı.

İstanbul ya da Londra gibi bir şehirde yaşasaydım aynı ihtiyacı hisseder miydim bilemiyorum ama sokaklarında kasaba kodları gizli olan ve toplu ulaşım kavramı minibüsten hallice belediye otobüsleri ve 1,5 hatlı hafif raylı sistem olan bir büyük şehirde yaşarken, ihtiyaç duyduğunuz yerde taksi çağırmak yaygın bir davranış olarak kabul edilmemişken, hele bir de seyahati bol bir işte çalışan biri ile hayatı paylaşırken malesef başka bir çözüm yolu bulamıyorum. Ayaklarım da artık beni yüreğimin istediği her yere götürememeye başladı.

Sizin için nedir araba? Merak ediyorum, bir ihtiyaç mı yoksa arzu edilen bir obje mi? Bir araç mı vücudunuzun bir parçası mı?

26 Ekim 2009

vivaldi- dört mevsim-kış

Vivaldi neden kış demiş bu bestesine...
Benim için bu beste sonbahar demek. Dallardan kopan yapraklar. Kızıl-turuncular, sarılar. Ayaklarımın arasında çıtır çıtır ses çıkaran kuru yapraklar. Meşe ağaçları, kayınlar.
Bitişler.. Zincirleri kırışlar..
Fazlalıkları terkedişler, sadeleşişler.. Bembeyaz bir kışa hazırlanışlar.
Meşe ağaçlarına imrenmek; onlar gibi bu kadar doğal bırakıvermeyi yapraklarımı.. Ne çok isterdim.. Kış üstümü karla kaplamadan.

21 Nisan 2009

ortada birileri var

ortada birileri var.
orda da birileri var.
biri var.
burda da biriler var.
burda da birileri var.

20 Nisan 2009

Nerde kalmıştık..

  • Haftaonu babaannem ve dedemi Nilüfer Belediyesi Atatürk Kent Ormanı'na kahvaltıya götürdük. Bu ikincisi... Geçen yaz nerdeyse yalvararak, zorla yaka paça sürükleyerek götürmüştük. Ama onların huzurunu ve keyfini görünce bir torun olarak hiç olmadığım kadar vefalı ve vazifesini yapmış hissetmiştim kendimi. Bu sefer diğer dedemi de aldık, iki dedenin muhabbetini izlemek çok keyifliydi. Babaannem benim bi tanem, isimini aldığım 4 dilde, 3 alfabede okuyup yazabilen, Nazım'ın yaşlanınca onun gibi bir süper babaanne olmamı istediği kadın... Bu kışı rahatsızlıklarla tatsız geçirdik, en kötüsünü düşündüğüm anlar oldu. Ama ağaçlarının arasında uzun uzun yürümesini gördükçe, yüzüne yayılan mutluluğu ve huzuru gördükçe "daha var" dedim. Buralara geleceğimiz başka baharlar da var dedim.
  • Cumartesi Nazım'a küçük(!) bir imaj değişikliği yaptık. 6 senedir kullandığı gözlük çerçevelerini değiştirdik. Hayatıma bu çerçevelerle girmişti, yenilerine 2 günde alışacağımı sanmamıştım, hiç de zor olmadı :)
  • Pazar günü gidip denenecek makanlar listemizdeki mekanlardan birine gittik. Picante... Havalar daha da ısınınca hele bir de akşam saatlerinde soğuk biralarımızı içmesi güzel bir mekan olacak sanırım. Biz gündüz gittik, bir de akşam veya gece denemek lazım.
  • Cumartesi gecesi birşeyler içeçeğimiz iki arkadaşımızı -hava da güzel olunca- mekanın dışında bekleyelim dedik. Aynı mekanın konser alanı olarak kullanılan üst katında Yaşar konseri varmış. Biz dışarıda bekleşirken Bursa gençliğini (!) gözlemleme şansımız oldu. Hatta -ayıp ayıp biliyorum - konuşmalarına kulak kabartma fırsatımız da oldu ... Kendimizi biraz eğrelti bulduk. Şivelerini yadırgadık, yapabilir miyiz dedik, biz de öyle konuşabilir miyiz dedik. Biraz çalışırsak umut var sanki :))

16 Nisan 2009

... alıntı...

Ülkelerden birinde, gece olunca insanlar maymuncukları nı ve fenerlerini yanlarıına alır ve komşularının evini soymaya giderlermiş. Gün doğarken geri döndüklerinde yüklerini tutarlar, ama her seferinde kendi evlerini de soyulmuş bulurlarmıs. Ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalar ve bu dolaşım son kişi ilk kişiden çalana kadar sürermiş..Bir gün (nasıl olmuşsa), dürüst bir adam ortaya çıkmış. Gece olduğunda, çanta ve fenerle dısarı çıkmaktansa evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş. Hırsızlar geldiğinde evde ışık yandığını görünce, soymak için içeri girmezlermiş. Bu durum bir süre devam edince, ahâli bir konunun açıklığa kavuşmasını istemiş:“Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya hakkın yok!” demişler.Bunun üzerine dürüst adam, geceleri evinden çıkar, fakat hiçbir şey çalmaz, döndüğü zaman evini hep soyulmuş bulurmuş. Adamın bir haftadan az sürede, yiyecek tek birşeyi kalmamış ve ülkeyi terketmek zorunda kalmış.Daha iyi soygun yaparak zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar. Zengin fakir ayrımı giderek çoğalmış. Zenginler mallarını korumak için polis teşkilatı ve hapishaneler kurmuşlar ve kendi mallarının çalınmasını yasadışı ilân etmişler. Ancak yoksulların mallarını çalmak hâlâ serbestmiş. Bir süre geçtikten sonra artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş. Çünkü yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da ülkeyi terketmişler. Zenginler ve maaşlı soyguncular ise soyacak kimse kalmadığı için servetlerini yitirmeğe başlamışlar. Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Ancak dürüst adamın evine gittiklerinde sadece yerde yazılı bir kâğıt varmış.

Kağıtda şunlar yazıyormuş:

“Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa, herşey için çok geç olmuş demektir...”

“BİR MİLLET UYUYORSA UYANDIRMAK KOLAYDIR. UYUMUYOR DA UYUYOR GİBİ DAVRANIYORSA NE YAPSANIZ NAFİLE. UYANDIRAMAZSINIZ!”
Indra Ghandi

"Yaptıkları işin doğruluğuna inanan insanlar, çalışmalarının denetlenmesinden, karşı fikirler ortaya atılmasından ve tercihleri üzerinde münakaşa yapmaktan zevk alırlar."
M.KEMAL ATATÜRK

15 Nisan 2009

Bu blog dünyasında güncel kalmayı başarmak ekstra bir çaba istiyor sanırım. Maalesef günlerimin ritmini blog sayfama taşıyamıyorum.
  • Biz bahar sezonunu açtık. Artık haftasonları dağlar, tepeler, dereler, köyler yürüyüşlerimiz başladı. Bu haftasonu Dağyenice vardı rotamızda.
  • Haftasonuna Cuma'dan başlamalıyım aslında. Cuma iş çıkışı uzuuun zaman sonra güzel bir Mudanya akşamı geçirdik. Yürüyüş, balık ekmek, kağıt helva, üstüne tavşan kanı çayımız.
  • Nazım'ın Bursa'da en çok Mudanya yolundan akşam saatlerinde arabayla şehre girerkenki manazarayı sevdiğini öğrendim cuma günü. Hiç paylaşmamışız bunu daha önce. Birbirimiz hakkında yeni şeyler öğrenmeye devam :)
  • Kocanız, en sevdiğiniz en çok eğlendiğiniz arkadaşınız, en yakın dostunuz, biricik sevgiliniz, bazen çocuğunuz gibi kolladığınız bazen de dünyadan kaçarak kollarına sığınmak istediğiniz koca adamınız ise ona nasıl hitap edersiniz? Ben bu blog yazılarında ondan bahsederken kullanacağım zamiri seçmekte zorlanıyorum.
  • O bu aralar çok yorgun.
  • Bugün işte kahve kaçamağı yaptım; hem de 2 kez! Artık iş tempom NŞA diyebilirim herhalde.
  • Bugün 15 Nisan; benim için güzel bir gün. Seni seviyorum koca adam.

6 Nisan 2009

Haftasonu, Misiköy, gözleme, gokart.. Sonrasını boşver.. Tekrar yürüyüş, Gökçeeren Köyü.. Tepedeki çimenlikten seyreylemek şu alemi...

Haftasonu uzun zamandır gitmediğimiz bir yere Misiköy’e gittik. (Hatta düşünüyorum da galiba en son bernacan ile gitmiştik geleneksel misi şenlikleri sırasında.) Misi deresinde süzülen ördekler, eski Rum ve Türk evleri ve köylü teyzelerin gözlemeleri ile huzurlu bir kaç saat geçirdik. Maalesef fotoğraf yok. Hafızalarımızda bir kaç kare sadece...

Sonrasında eve dönüş yolunda ani bir çılgınlıkla go kart yaptık. Acemi şansı ya da değil, bendeniz pistte fırtınalar estirirken öğle yemeği arasında go kart yapan sevgilim virajı alamayınca çimlerin üzerinden bariyerlere çarpa çarpa –kendi deyimiyle tüm bonusları toplayarak-durdu. İkinci kazada sizi pistin kenarına alırız diyen görevliye kullandığı arabanın direksiyonunda ve gaz mekanizmasında sorun olduğnu anlatmayı başaramadı ama ben çok eğlendim.
Bundan sonra ben de öğle tatillerinde Nazım’a eşlik etmeyi ciddi ciddi düşünüyorum artık!

İyi ki yaptık dediğimiz bir kaç güzellikten sonra oldukça tatsız bir uzak aile daveti, gerilen sinirler, nezaket sınırlarını zorlayan konuşmalar.. Sonrasını boşver...

Pazar mis gibi bir gün.. yürüyüş, Gökçeören Köyü sırtlarına. Gürül gürül akan dere, termosta kahve.. Tepedeki çimenlikten seyreylemek şu alemi, vazgeçmek birden bire herşeyden vazgeçmek..

Hepsi bu!

26 Mart 2009

kısa... kısa...

  • Son 15 gün içinde üzerinde çalıştığım 3 proje deveye alındı. Bir IT çalışanı için çok olağan birşey değil bu aslında. Bizim sektörde bu konuda ABD kökenli bir araştırma vardır yıllık yayınlanan; Gartner Report. Başarısız olunan it projelerinin yüzdelerini de verir. En azından bu rapora göre sapmamın çook büyük olduğunu söyleyebilirim :)
  • 14'ünde önce hevesle sonra kendimi zorla sürükleyerek bir eğitimdeydim İstanbul'da, Kadıköyde. Belediye'ye yakın bir yerdeydi eğitim mekanı. Bana mı öyle geldi bilemiyorum ama Kadıköy'ün çehresini biraz değişmiş buldum. Açıkçası pazar günkü yerel seçimler adına biraz endişelendim.
  • Seçim demişken, Bursa'nın AKP'li belediye başkanı olmayan tek merkez ilçesinde oturuyorum -artık dersem daha doğru olur; ama taşınma maceramız uzuuun... uzuuun... bir entry konusu olmalı sanki- Ama bu yerel seçimlerde AKP'nin ne kadar organize seçim propagandası yaptığını gördükçe yeni belediye başkanımızın AKP'li bir "baaayan" olacağından korkmaya başladım.
  • Geçen haftasonum acayip yoğun geçti. Cumartesi günü eski iş yerimden arkadaşlarla buluştuk. Bu arada buluştuğumuz ekibin içinden sadece 2 kişi hala aynı şirkette çalışıyor ve onların da son 3 aydır maaşlarını alamadığını öğrendim! Yollarını ayıran diğer 3 arkadaş kendimiz adına sevinirken onlar için oldukça üzüldük.
  • Cumartesi akşamı -facebook sağ olsun- 92 yılında mezun olduğum ilkokulumdan sınıf arkadaşlarım ve sevgili öğretmenimle buluştuk. Buluşmaya giderken ilkokul öğretmenimi yaşlanmış görmekten çok korkuyordum. Sanki onun yaşlanması çocukluğumun çook gerilerde kaldığı anlamına gelecekti ama korktuğum başıma gelmedi, sevgili öğretmenim hala eskisi gibiydi... Ve hafızası nerdeyse hepimziden iyiydi.
  • Pazar günü Nazım'ımım yüksek lisans projesi ile geçti. Çok çalıştık ama sanırım salı günü sunumu çok başarılı geçmemiş.
  • Yukarıdan anlaşılacağı gibi bu hafta gene kocamla birbirimizi özleme fazındayız. Bu hafta Ankara haftası.
  • Yeri gelmişken sık seyahatlerın evliliği güçlendirdiğine inanıyorum. Özlemek bir nedeni belki. Ama esasen tarafların kendi kendine kalması için fırsat yaratması bence. Ben bu seyahat dönemlerinden besleniyorum.
  • Çarşamba günü Nazım'ın tabiri ile benim için hayattan çalışnış bir gündü. Günübirlik İstanbul vardı gene. Ama bu sefer şirket eğitimi olduğu için yolculuk -lodos'a rağmen- konforluydu. Üstelik eğitim erken bitince Altunizade'den doğru boğaza indik. Fethi Paşa Korusu'nun karşısındaki Beltur'da güzel bir türk kahvesi, martılar, boğaz, güneşli bir bahar günü... bataryalarımı şarj ettim. Ve evet bahar artık gelmiş dedim...
  • Derken bugün Bursa gene kışa geçti ama ben artık bahar modundayım, kolay kolay geri dönmem sanırım :)

13 Mart 2009

Haftasonu geldi..

Cumartesi küçük bir istanbul kaçamağı bekliyor beni. Başta eğlenceli olacağını düşündüğüm bir eğitim. Ama 1,5 projeyi devreye aldığım bir haftanın sonunda olması hevesimi angaryaya çevirdi. Üstelik kadıköyde olmama rağmen modaya bile çıkmaya fırsatım olmayacak.

Gene de istanbula gidiyor olmak güzel :)

9 Mart 2009

yeniden öğrenci olmak

belli bir yaştan sonra insanın algısı gerçekten azalıyor mu nedir?

afla beraber yarım kalan yüksek lisansıma devam etmeye karar verdiğimde herşeyin bu kadar zor olacağını hiç düşünmemiştim. alt tarafı tez hazırlayacaktım sadece. üstelik hiç derse girmeden!
ama sanki birileri benim akademik makale okuma yeteneğimi/sabrımı yıllar içinde tırtıklamış! yaş 30'a dayanınca o kadar sıkıcı gelmeye başlıyormuş ki tüm o makaleler, white paperlar .. bütün haftasonu canım gezmek, tozmak, yemek yapmak, yemek yemek, müzik dinlemek, film seyretmek, hatta temizlik yapmak istedi! (meraklısan not: bu saydıklarımın hepsini de yaptım, yıllar sonra kek bile pişirdim, yatak odasında komodinlerin tozunu bile aldım!) ama iki sayfa makale okumak, cık! ne mümkün! dar gelen çalışma odasından salona göç etmek de bir sonuç getirmedi!
sonuç mu?

açık havada nefis bir cumartesi kahvaltısı, kaçamak cafe keyifleri, yarısı yenmiş bir tepsi browni, yemek masasının üzerideki kitap /teksir yığınını saymazsak tertemiz bir ev, uzun uzun yürüyüşler (nefis bir hava vardı bursada pazar günü!) anneye 8Mart ziyareti, birbirinden keyifli iki film. ha bir de bitmemekte inat den bir kitabın dize gelişi; okunmuş 3te 2 si.
elde var bunlar...

5 Mart 2009

Çiçekler yine yeni yeniden..

Hangi çiçeksiniz?
1 Ocak - 10 Ocak tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Sarı gentiyan.Sıcak yazı simgeleyen gizemli bir çiçektir. Dağ çayırlarında yetişir. Karaktere gizem katmaktadır. İçe kapanıklık ve suskunluğun nedeni basit bir çekingenlik de olabilir. Bu simgede doğan insan inatla amaçlarına ulaşır. Soğuk havalarda sağlığına dikkat etmelidir.

11 Ocak - 20 Ocak tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Deve dikeni.O hiç kimsenin dikkatini çekmez. Bu nedenle o sürekli kendi kendiyle uğraşır. Bu karakteri deve dikeninin gerçek kişiliğinin saklanmasına neden olur ve insanlar onun bir önemli özelliğini iyi kalpliliğini fark etmezler. O iyi bir dosttur ve ailesine düşkündür. Çok çalışkandır. Verilen bütün işleri yerine getirir. Ama çok çalışmak bir yana sağlığına dikkat edip, dinlenmesini de bilmelidir. Bu insanlarda hipertansiyon görülebilir.

21 Ocak - 31 Ocak tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Ölmez çiçek.Bu insan ciddi birisidir. Modayı yakından takip eder. Çekiciliği ile etrafındakileri kıskandırabilir. Enerji dolu olduğu için zorluklarla başa çıkabilir ve kötü niyetli insanlarla savaşıp onları yenebilir.

1 Şubat - 10 Şubat tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Ökse otu.Bu işaretin bayanı aşırı meraklı ve hafif hareketleri ile dikkat çeker. İnsanları baştan çıkarmak onlar için en basit iştir. Bu işaret altında doğan erkekler spor, vücut geliştirme, karate, tenisle uğraşarak popülariteye ulaşırlar. Ayrıca, bu insanlar sporla uğraştıkları için sağlıklı olur ve kolay hastalanmazlar.

11 Şubat - 19 Şubat tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Güzelavratotu.Bu işarette doğan kadınlar gerçek güzeldirler. Aynı zamanda ciddiyetlerini korurlar. Onlara yaklaşmak kolay bir iş sayılmaz. Erkekler yakışıklı olmasalar da usanmadan çalışırlar. Bu şekilde amaçlarına ulaşmasını da iyi bilirler.

20 Şubat - 28 Şubat tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Küstümotu (mimoza).Bu insanlar hassasiyetleri ile diğerlerinden seçilirler. Mimoza insanı yaptığı iş değerini bulamazsa gerçekten acı çeker. Bu insan ona verilen işi neyin pahasına olursa olsun yerine getirir. Bu yolda gerekirse kendi sağlığını feda eder. Ama sonuç olarak da bir değerlendirme, bir aferin duyma ihtiyacı hisseder. Kalp krizi ve ülser kaçınılmaz hastalıklardandır.

1 Mart - 10 Mart tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Haşhaş.Onun güzelliği herkesi büyüler. Bu insanın ağına yakalanmak kolay, ordan çıkmak oldukça zordur. Onun yolu çok engebelidir. Haşhaş insanı kendi güçlerine inanmalıdır, ancak bu şekilde başarılı olur. Et yemeklerinden uzak durması tavsiye edilir. Sebzeler onun için vitamin kaynağı ve iyi moral deposudur

11 Mart - 20 Mart tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Zambak.Zarif bir insandır. Zambak bir ay çiçeği olduğu için, sırları ancak yarım ay olduğu zaman ortaya çıkar. Her şeye rağmen Zambak nasıl mutlu olacağını iyi bilir.

21 Mart - 31 Mart tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Yüksükotu.Bu işaretin sarı ve solgun çiçeklerine rağmen, bu işareti taşıyan insanlar kararlı bir kişiliğe sahiptirler. Kafaları bir makine kadar hızlı ve dakik çalışır. Yaşamın en zor dönemlerinde bile hızlı bir çözüm bulmak onlar için zor değildir. Hiçbir zaman kendilerini kaybetmezler. Bir az sinirlidirler. Baş ağrıları çekebilirler.

1 Nisan - 10 Nisan tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Manolya.Dürüsttür, her zaman birinci olma isteği en belirgin özelliğidir. Sosyal ilişkilerinde başarılı sayılmaz. Çünkü insanların tavsiye ve önerilerine asla kulak asmaz.

11 Nisan - 20 Nisan tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Ortanca.O iyi kalplidir, cömerttir. Bazen fazla iyi davranır, elinde ne varsa hepsini çevresindekilere vermeye çalışır. Bu huyu bazen yakınları tarafından iyi karşılanmaz.

21 Nisan - 30 Nisan tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Dahlia.O azamici bir kişilik taşımaktadır ve bu huyu amaçlarına ulaşmakta onu engelleyebilir. Dahlia insanı başkalarından çok kendine ve kendi gücüne güvenmelidir. Bu durum sadece iş için değil, özel hayatında da geçerli olabilir.

1 Mayıs - 10 Mayıs tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: İnci çiçeği.Cömert ve iyi kalplidir. Menfaatçi insanlar tarafından acımasızca kullanılmaya yatkındır. İnci çiçeği kadınına iyi bir koruyucu gerekebilir. İş konusunda bu insanlar fazla sorunlar yaşamamaktadırlar. Ani değişiklikler sinirlerini olumsuz etkileyebilir.

11 Mayıs - 21 Mayıs tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Semiz otu.Kolay güvenemeyen, tehlikelerden sakınan, her zaman darbe bekleyen, hatta sevdiği insana karşı bile dikkatli ve tedbirli olan bir insandır.

22 Mayıs - 31 Mayıs tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Papatya.Bu gelenekseldir: seviyor-sevmiyor. İnsanlar tarafından zor anlaşılsa da onları kendine çekmeyi başarmıştır. Güzel bir dış görünüşe sahip olmalarına rağmen bu insanlar, yaşamlarını rekabet uğruna masa başında geçirmeye hazırdırlar. İş tutkularının nedeni spora olan merakları da olabilir.

1 Haziran - 11 Haziran tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Çançiçeği.Sabit karakterlidir. Her hangi bir değişiklik onu korkutabilir, üzebilir. İyi bir aile ve iyi bir iş sahibi olursa bu kişiliği yüzünden fazla zarar görmez. En sevdiği ulaşım aracı, örneğin iş gezileri için tercih edebileceği araç trendir. Uçak mı? Asla!

12 Haziran - 21 Haziran tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Krizantem.Sakin ve sessizdir, evde oturmayı sever, tedbirlidir, gözlemcidir. Olaylarda dedikoduculuk rolünü üstlenmeye bayılır. Amaçlarına ulaşır.

22 Haziran - 1 Temmuz tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Lale.Lale erkeği şüphesiz Don Juan'dır. Hiçbir şeyi umursamaz. Lale kadını enerjiktir. Kendine güveni sonsuzdur. Bu kadınların eşleri mutsuz olurlar.

2 Temmuz - 12 Temmuz tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Nilüfer.Su, hava ve toprak - üçü bir arada. Çok değişken bir kişiliğe sahiptir. Yaşam onun için kolaydır. Zorlukların üstesinden gelir. Sıkıntılarından çabuk kurtulabilir.

13 Temmuz - 23 Temmuz tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Menekşe.Herkesin gözleri onun üzerindedir. Genelde gölgede saklanır. Ama gerekirse güneşe çıkar ve ihtiyacı olan şeyi elde eder. Hafife alınmamalıdır!

24 Temmuz - 2 Ağustos tarihlerinde doğanlar:Çiçeğiniz: Yaban gülü.Dikenlidir. Çıplak elle tutulamaz. Tabii bu dikenler onun iyi korunmasını sağlar. Kendini iyi savunur ve koşullara ayak uydurmasını bilir.

3 Ağustos - 12 Ağustos tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Ay çiçeği.Kendi yerini güneşin altında bulmuştur. Başarılar onun gözlerini kapatamaz.

13 Ağustos - 23 Ağustos tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Gül.Çiçeklerin kralıdır. Başka insanlar her zaman gül insanını kıskanırlar. Onun aleyhine entrikalar düzenlenir, onu yerinden koparmak için planlar yapılır, komplolar kurulur. Gül hatalı değildir. Ama bütün zamanlarda kendi erişilmezliğini korumak güçtür. Sağlığına dikkat etmeli ve fazla yorulmamalıdır.

24 Ağustos - 2 Eylül tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Hezaren (delphinium).Kendine sert davranır, yabancılara ise tolerans tanır. Çok zeki olduğu söylenemez. Bu nedenle zorluklarla karşılaşabilir. Kendine uzatılan yardım elini kabul etmelidir.

3 Eylül - 11 Eylül tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Karanfil.Karanfil insanı çok sabit fikirlidir. Çevresindekiler bundan rahatsızlık duyabilirler. Ama o yenilmezdir, her zaman doğru yolu seçer ve inatla yolunda durmaya devam eder.

12 Eylül - 22 Eylül tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Saray patı (aster).Saray patı sonbaharın hüzün ve kederini kapatmaya çalışır. Saray patı insanı etrafına neşe saçar. Maalesef bazen insanları neşelendirmekle gecikir. Bu insanlar iyi yönetici olabilirler.

23 Eylül - 3 Ekim tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Funda.Bu insanlar zarafetleri ile dikkat çekerler. Onlar işlerinde uzmandırlar. Kendi altın ellerinin değerini bilirler. Funda iyi bir dosttur. Arkadaşını kötü günde yalnız bırakmaz.

4 Ekim - 13 Ekim tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Kamelya (Japon gülü).Hoş bir dış görünüşe sahiptir. Sakin ama korkusuzdur. Hareketlerinde çocuksuluk sezinlenir. Sanata yatkınlıkları vardır.

14 Ekim - 23 Ekim tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Leylak.Leylak şafağın, tazeliğin, gençliğin simgesidir. Çalışkan bir insan olan Leylak başkalarına da yardım etmekten zevk alır. Kıskanç iş arkadaşların dikkate almamalıdır.

24 Ekim - 2 Kasım tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Freesia.Korkusuz, inatçı kişilikleri bazen zarar verebilir. Bu işaretin insanları çok sevimli ve sempatik olurlar. Bu sayede işlerinde de ilerleme gösterirler. Bir az diplomatik davranmalıdırlar.

3 Kasım - 12 Kasım tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Orkide.Orkide insanı gizemli ve anlaşılmaz kişiliği ile dikkat çeker. Şüphecidirler. Çevrelerindeki insanlara karşı dikkatli yaklaşırlar. Sabırla, çalışarak istediklerini adım adım elde ederler.

13 Kasım - 22 Kasım tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Peony.Peony insanı sağlığı için endişelenmeyebilir. Her koşula dayanıklıdır. Tabii işinde çok çalıştığı zamanlarda ara vermeli, dinlenmelidir. Bir az daha tutumlu olmalıdır. Ve planlarında savurgan davranmamayı öğrenmelidir.

23 Kasım - 2 Aralık tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Glayöl (Gladiolus).Glayöl insanı özel yetenekleri ile diğerlerinden farklı olmasa da, çok çalışkan ve başarılıdır. İyi yönetilirse çok şey elde edebilir. Ancak kendini övmekten hoşlanır.

3 Aralık - 12 Aralık tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Keklik otu.Sıcağın sembolüdür. Tazeliği ve rüzgarı sever. Dikkat merkezinde olmaya bayılır. Maymun iştahlılığı ile bazen sınırları geçebilir. İşte bir eleştiri alırsa hemen savunmaya geçer ve sıyrılmayı başarır.

13 Aralık - 22 Aralık tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Lotus.Temizlik sembolüdür. Asya insanları için çok şey ifade eder. Buralarda sadece egzotik açıdan değerlendirilir. Lotus insanı zevklidir, amaçlarına kolay ulaşır. İnsanlarla ilişkilerinde daha esnek davranmalıdır.

23 Aralık - 31 Aralık tarihlerinde doğanlar:
Çiçeğiniz: Akça.Bu işaret altında doğan insanlar iyi arkadaş, dost olurlar. Güvenilirdirler. Sakin ve öfkelenmeyen kişilikleri var. Onları kızdırmak zordur.

27 Şubat 2009

mi manchi..

Yeni bir dil öğrenmenin en güzel yanı duygularını yeni şekillerde anlatabilmek belki de..

Fuarlar peşpeşe geliyor ve bir fuar beni sevindirirken bir diğeri üzdü biraz. Nazım bir hafta yok, gideli daha 2 gün oldu ve ben şimdiden çok özledim.

Kitap fuarı başlıyor...

İstanbul'daki kadar heyecan vermese de nefes almak için güzel bir fırsat. Üstelik Bursa'da uzun bir zamandır yağmur var. Yağmur, kitap ve kahve. Battaniye ve pencere kenarında bir kanepeyi de ekledik mi değmeyin keyfime.
Üstelik bu sefer benim için daha da anlamlı. Çünkü Alper'in ilk kitap fuarı olacak; teyzesi ve annesi ile gittiği ilk kitap fuarını hatırlar mı acaba büyüyünce.

Fuar etkinlik programına burdan erişebilirsiniz.
Uzun zamandır yarım duran iki kitap var elimde. İşte bunlar;


Ve Banu Avar da cumartesi günü fuarda olacak. Canım annem ve babam da acaba ayarlayabilir mi programlarını..



19 Şubat 2009

Sevdiğim çiçeklerden bir demet..

Lale...
...ille de de sarı ve en goncasından , en uzun saplısından...

Aşkın bir “şey”e duyulabileceğinin ilk farkındalığı.


Zerafet.. Güzellik.

Aşkın objesi bir genç kadın..


Krizantem...
...mor ve pembenin tüm tonlarında, sarı ve mor arasındaki renk tayfından, onlarca..

Çalışma masamızın üstünde ya da mutfak masasının üstünde kocaman bir vazo içinde renk renk kasımpatları…
Bahçede ablamla en güzel buketi yapmak için çekiştiğimiz öğleden sonraları…
Bahçenin üst kapısından alt kapısına kadar merdivenler boyunca renk renk açmış kasımpatları. “Evim” hissi.


Kardelen...
...en küçüğünden en boynu bükük olanından, tek yaprağı en yeşil olanından..

Kış..Babamın iş için bir yerlere gider.. Akşam dönüşünü beklemiş ama uyuya kalmışımdır her zamanki gibi..

İçimde ablamın babamı benden önce görmüş olmasının hafif kıskançlığı, uyanırım sabahleyin. Salonun kapısını açarım ve o orda pencereden süzülen sabah güneşinin altında tek başına –bazen bir iki arkadaşıyla beraber- ve nedense her zaman minik bir cam kavanozda olur.

Ve bana babamın bir tanesi olduğumu hatırlatlatır, eve gelişini ilk önce ablamın görmüş olması önemli değildir artık!


Şakayık...
...en gösterişlisinden, en keskin kokulusundan en serilip serpilmişinden…

İlk çiçeğin müjdesini hep annem verir. Gözlerini kocaman açarak..

Tıpkı okul sabahlarında ablamla ikimizi uyandırmak için perdeyi açmaya giderken söylediği gibi „Biliyormusun dışarda ne var?“

Aynı pencereden görürdüm bembeyaz karı.. Kan kırmızı yapraklarını gördüğümdeki heyecanım karı gördüğümdeki ile aynı. İkisinde de tarifsiz tıpıtıpı aynı his!

18 Şubat 2009

benim huş ağaçlarım..


Sevdiğim adamın gözünden doğduğum yerlerin huş ağaçları..
BernaCan anlatmış..


Nazım'ın gözünden Nazım'in dizeleri ile..
..Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine.

17 Şubat 2009

hediye

Doğduğum yerlere götürdüm sevdiğim adamı. İlk masallarımı okuduğum odayı gösterdim. Kıyılarıma çekildiğim tavan arasında gezindik beraber. Küçük bir kızken tutunduğum merdiven pervazlarına dokunduk beraber. O küçük kızın uyanınca gördüğü manzaralara baktık beraber bir sabah.

İlişki portrelerinizde sizin de ufuk çizgileriniz var mıdır bilmem, benim bütün taslaklarımda ufuk çizgim buydu. 9 yaşındaki o kız, 29 yaşındaki bu genç kadının sevdiği adamla tanıştı. 29 yaşındaki bu genç kadın 9 yaşındaki o kıza hayallerinde konuştuğu adamı tanıştırdı. Kapılar açıldı, farklı farklı ben'ler birbiri ile konuştu. Hepsine o yaştaki benler için umut pay ettim. En karanlık anlarında "bütün bunlar düş" diyebilmeleri için.