12 Ekim 2010

Kadın kökleri


Bir kadının hayatında her yaştan kadın kökleri olmalı. Annesi , teyzesi, arkadaşları,kuzenleri… Kadınlardan oluşmuş bir sosyal dünyası da olmalı; arada bir araya geldiği.. Kadın sohbeti yapmak için… Kadın kadına… Çevresinde kadın olmayan kadınlara bakıyorum; kökleri eksik kalıyor bu dünyada. Erkek gibi güçlü çoğu; ama o kadın olma hali… işte o eksik kalıyor her zaman. Ve yarım kalıyor kadın. Toprağa kökünü tam salamamış bir çiçek gibi kalıyor. Örselenmeye hep açık. Yüzeyde güçlü; derinlerde kırılgan, zayıf… Derinlerde küskün ve yapayalnız..

11 Ekim 2010

Üç temel gerçeğimiz ve evlilik/ Maillerden alıntı 2

Kadir Özer psikoloji profesörü. Kendisini benim televizyon programına davet ediyorum, lütfedip kabul ediyor ve böylece değişik insan konularında ara sıra sohbet ediyoruz. Aşağıda, insanın üç temel gerçeği ve evlilik üzerine yaptığımız bir sohbetin özetini vermek istiyorum. (KÖ: Kadir Özer; DC: Doğan Cüceloğlu) KÖ: Üç temel insan gerçeğimiz var. Bunlardan bir tanesi; biz insanlar, düşünüyoruz ve yorum yapıyoruz. Başka hiçbir canlı, insan gibi yorum yapmıyor. Yani bizim var olmamız, yorumlarımızın üzerine oturuyor. Dolayısıyla o insan gerçeği çerçevesinde olaya yüklediğimiz yorumların rengi neyse, duygularımızın rengi de o oluyor. Şimdi bu açıdan baktığımızda aslında her birimiz duygularımızın şekli, şemaili ve rengi itibari ile nörolojik anlamda, beynimizin bir yapısı gereği, bireysel bir sorumluluğa sahibiz. Yani sizinle benim ilişkimde siz bir şey yaptığınızda ben burada eğer kızarıyorsam duygu olarak, bu kızarıklığı nasıl becerdiğimi kendime sormak durumundayım. Çünkü sizin yaptığınız mesela kızarık bir şey değil. Bir davranış yapıyorsunuz sadece, rengi olmayan bir şey belki de. Dolayısıyla eğer ben, ‘ben kendimi nasıl kızarttım?’ duygusunu sormuyor isem, yapacağım tek bir şey kalıyor: ‘Beni niye kızarttınız?’ diyorum. Kendi duygumun sorumluluğunu size yüklüyorum. Evliliklerde bu bireysel sorumluluk bilinci yitirildiği zaman, çiftler kendi yaşadıklarından hep karşısındakini sorumlu tutmaya başlıyor ve bu mantık içinde duyguların değişmesi için karşısındakinin değişmesini bekliyor. Çiftler uzun süre, ‘Bak senin yüzünden ne hallerdeyim,’ deyip, bu hallerden çıkmak için karşısındakinin değişmesini bekliyor. Karşıdaki de aynı şeyi yapıyor. İkinci temel gerçeğimiz; ‘bireyler birbirinden farklıdırlar’. Muazzam bir bireysel farklılıklar dünyası var. Dolayısıyla her birey bir olaya kendi içinde tutarlı olan, sahiplendiği, yatıp kalktığı, en çok tanıdığı bir mantık çerçevesinde yaklaşır. Ve o, sahiplendiği bir mantıktır. Şimdi siz masanın öbür tarafından şu olaya bambaşka bir açıdan bakıyorsunuz ve sizin açınız da, en az benimki kadar tutarlı. Şimdi düşünebiliyor musunuz siz ve ben hangimizin açısı doğru, hangimizin ki yanlış muhasebesine giriyoruz. Burada bize komik geliyor, ‘Girilir mi canım?’ diyoruz. Ama çiftler böyle yapıyorlar. Kendi bireysel farklılıklarını doğruluğa eşit kabul ettikleri zaman, karşıdaki otomatik olarak yanlış olmaya başlıyor. DC: Evet, öyle oluyor. KÖ: Karşıdaki de kendi bireysel farklılıklarını doğru yaptığı zaman, öbür taraf yanlış oluyor. Şimdi oturuyorlar, uzun yıllarını ‘Hangimiz doğru, hangimiz yanlış?’ diye tartışarak geçiriyorlar. DC: Evet, öyle geçiriyorlar. KÖ: Eğer evliliklerde biz karşımızdakinin bireysel farklılığını, kendi bireysel farklılığımız kadar olabilir gibi görebiliyorsak o evlilik, o ilişki gerçekten huzurlu bir ilişki olur. Çünkü ben o zaman biliyorum ki benim tavrım, tutumum, davranışım farklı gelse de eşim benim o farklılığımı kabullenecektir. Onun için benimle hayat yolculuğuna girişmiştir, diyeceğim. DC: Üç temel insan gerçeğimiz var, diye söze başlamıştın. KÖ: Evet, üçüncü gerçeğimiz şu: her birey kendi içinde de farklıdır. DC: Yani bir tek birey değiliz içimizde. KÖ: Aslında her birimiz bir kişilikler ailesi gibiyiz. Doğayı çok seven bir Kadir Özer’im vardır benim. Bir gün birisiyle karşılaşıyorum, onun doğayı seven kişiliğini pek seviyorum, âşık oluyorum. Oysa karşılıklı olarak henüz tanışmadığımız o kadar çok alt kişiliğimiz var ki. Onlardan bir tanesini üç sene, beş sene sonra gördüğümüzde, bu nereden çıktı, diyoruz ve aldatılmış hissediyoruz.